Çoğu tükürük bezi tümörleri benign, yani iyi huylu karakterdedir. En yaygın olarak parotis bezinde bulunan bu tümörler genellikle saldırgan değillerdir ve başka bölgelere sıçrama olasılıkları düşüktür. Ancak, tedavi edilmeyen iyi huylu tümörlerin çok küçük bir şansla bile olsa maligniteye, yani kansere dönüşebileceği unutulmamalıdır. Bu sebeple, tükürük bezinin herhangi bir tümörünün uygun şekilde incelenmesi ve gereken tedaviye hemen başlanması önem arz etmektedir. Malign veya kötü huylu tükürük bezi kanserlerinde de erkenden teşhis konulup tedaviye geçilirse, tedavinin başarısı büyük ölçüde artar. Dolayısıyla kulak önünde veya çene altında şişlik, yutma zorluğu, yüzde hissizlik ya da uyuşma gibi belirtiler görüldüğünde en kısa sürede sağlık kuruluşuna başvurmak büyük önem taşır.
Tükürük bezi tümörleri genellikle iyi huyludur ve bu durumun tedavi sonrasında yaşam oranı %95'tir. Ancak, kötü giden ya da tedavisine geç başlanan veya hiç tedavi edilmeyen malign tükürük bezi kanseri vakalarında bu oran %50'ye düşer.
Pleomorfik adenom, majör ve minör tükürük bezlerinin en sık rastlanılan benign tümörüdür ve bütün tükürük bezi tümörlerinin yarısını, parotis tümörlerinin ise %65'ini oluşturur. Mukoepidermoid karsinom ise majör ve minör tükürük bezlerinin en yaygın malign tümörü olup, tüm tükürük bezi tümörlerinin %10'unu ve bütün malign tükürük bezi tümörlerinin %35'ini oluşturur. Bu tümör çoğunlukla parotiste meydana gelir.
Her şişlik kötü huylu bir durumu göstermez. Tükürük bezindeki her bir şişlik de kanser anlamına gelmez. Yani, özellikle kulak önündeki (parotis bezinde) şişliklerin büyük bir kısmı iyi huyludur. Dolayısıyla, asıl üzerinde durulması gereken nokta, şişliğin iyi ya da kötü huylu olup olmadığıdır.
İyonlaştırıcı radyasyona maruz kalmak, tükürük bezi kanserlerinin en önemli etkenidir. Kauçuk endüstrisinde çalışanlar, asbeste maruz kalabilen madenciler, tesisat işlerinde ve kereste sektöründe görev yapan bireyler de bu hastalığa yakalanma riski taşırlar.
Tükürük bezlerinden kaynaklanan tümörler genellikle 50-70 yaş arası kişilerde yavaş büyüyen kitle şeklinde görülür. Tanılama sürecinde muayene ve radyolojik incelemelerin yanında ince iğne biyopsisi de kritik bir rol oynar. Biyopsi ile tümörün benign (iyi huylu) ya da malign (kötü huylu) olduğu belirlenir ve tedavi süreci bu bilgilere göre planlanır. İyi huylu tükürük bezi tümörler çoğunlukla 30-60 yaş arasındaki kişilerde ve kadınlarda daha sık görülür ve genellikle mikst tümör veya pleomorfik adenom olarak adlandırılır. İyi huylu tümör durumlarında genelde cerrahi müdahale tercih edilir. Operasyon esnasında, tümörün yer aldığı tükürük bezi genellikle tamamen çıkarılır. İyi huylu parotis tümörlerinde, derin lobun tümör tarafından etkilenmediği durumlarda sadece yüzeyel lob çıkarılır.
Kötü huylu tümörler, tümörün klinik davranışına, yayılma hızına ve yapısal değişim derecesine bağlı olarak düşük, orta ve yüksek olmak üzere farklı seviyelerde gruplandırılır. Yüksek seviye (grade) tümörler daha agresif olup, çevre dokulara ve boyun lenf bezlerine yayılma eğilimindedirler ve uzak metastaz riski taşırlar. Malign tükürük bezi tümörlerinin tedavisinde ilk tercih cerrahi müdahaledir. Operasyon esnasında, tümörün çevresindeki sağlıklı doku da içine alacak şekilde geniş bir alanın çıkarılması gereklidir. Tümörün etkilemediği sürece, ameliyat bölgesinden geçen önemli sinirlerin korunması gerekmektedir; örneğin yüz siniri veya dil duyusunu ileten sinir gibi. Boyundaki lenf bezlerinde tümör yayılımı bulunan ve boyun lenf bezlerine metastaz yapma ihtimali yüksek olan tümörlerde, belirli bir tutulum olmasa bile ameliyat esnasında yakındaki lenf bezleri de alınır (boyun diseksiyonu operasyonu). Radyoterapi genellikle küçük tümörlerin tedavisinde nadiren tercih edilir. Büyük ve yayılma riski yüksek olan tümörlerde ise, cerrahi sonrası radyoterapi ile aynı bölgede tekrar tümör oluşumunu engellemeye çalışılır. Ameliyat için uygun olmayan hastalar veya ileri derecede bölgesel ya da uzak metastaz gösteren hastalarda ilaç tedavisi (kemoterapi) kullanılabilir.
Kötü huylu tükürük bezi tümörleri baş ve boyun bölgesindeki malign tümörlerin yüzde 3-4'ünü oluşturur. En sık görülme yeri yüzde 75-80 oranla parotis bezi, yüzde 20 oranla alt çene salya bezi ve çok nadiren dilaltı veya minör bezlerdir. Malign tükürük bezi tümörlü hastaların büyük çoğunluğu 60-70 yaş arasında olup, erkeklerde daha yaygındır.
Yüz kaslarımızı kontrol eden fasiyal sinir, büyük tükürük bezimiz olan parotis bezi içerisinde bulunur. Parotis bezi tümörleri eğer serin loba doğru yayılırsa ve yüz sinirini etkilerse, yüz felci oluşabilir.
Böyle bir durumda Kulak Burun Boğaz hastalıkları uzmanına görünmelisiniz.
Biyopsi, açık biyopsi, ince iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB), kor biyopsi ve donuk kesit biyopsi yöntemleri ile gerçekleştirilebilir. Genellikle parotis ve submandibuler bezlerdeki kitleler için İİAB tercih edilirken, minör tükürük bezlerinde çoğunlukla forseps yardımıyla açık biyopsi (insizyonel) uygulanır.
Bu teşhis yöntemi, dünya genelinde yıllardır milyonlarca hastaya başarıyla uygulanmaktadır ve bu süreçte tümörün yayılımına yol açtığına dair bilimsel bir delil bulunamamıştır. Bu nedenle, doktorlar tarafından güvenle tercih edilmektedir.
Kulak önünde veya çene altında şişlik fark eden hasta hekime başvurduğunda, teşhis süreci başlatılır. Şüpheli bir durumda hekim genellikle ultrason, MR veya BT gibi radyolojik görüntüleme tekniklerini kullanır. Bu, teşhisi doğrulamada ve tedavi planlamasını en etkili şekilde yapabilmek için bazen iğne biyopsisi ile doku örneği almayı gerektirebilecek ikinci bir adımdır.
Kötü huylu tümörler hızlı büyüme eğilimindedirler ve lenf düğümlerine veya uzak organlara (akciğer, karaciğer, beyin, kemik vb.) metastaz oluşturma potansiyeline sahip olabilirler. Ayrıca çevre dokulara sızarak bu dokuların işlevlerini bozabilirler.
Parotis bezi operasyonlarında genellikle kulak önünden çene altına doğru uzanan bir kesi yapılır. Bu kesi, estetik dikiş olarak bilinen cilt altı dikişi kullanarak ameliyatın sonunda kapatılır ve minimal bir izle iyileşir. Kesi yerinin kulağın arkasına yerleştirilmesiyle iz oluşma riskini oldukça azaltabiliriz. Submandibular bez operasyonlarına benzer şekilde, yaklaşık 3 cm'lik bir kesi çene altına yapılır ve cilt altı dikişi ile kapatılır. İyileşme süreci tamamlandığında geride kalan iz çok belirgin olmayacaktır.
Tek taraflı parotis ve submandibular bezin çıkarılması, tükürük eksikliği veya ağız kuruluğuna neden olmaz. Yüzün diğer tarafındaki tükürük bezleri ve mikroskobik tükürük bezleri, eksik olan bezin görevini üstlenir. Tükürük bezi operasyonlarının uzun vadede beslenme ve konuşma gibi işlevlere etkisi yoktur.
Tükürük bezi kanseri ve tümörlerine yönelik yaklaşımda ilk adım, kanserli dokunun yerini belirlemektir. Ardından bu tümörün iyi huylu mu kötü huylu mu olduğunu anlamaya çalışırız. Bu aşamaların ardından, hastanın en uygun ve en az zarar verecek tedavi seçeneği belirlenir. Bu tedavi, hastaya minimum organ kaybı, iş gücü kaybı ve rahatsızlık vermelidir - yani yaşam kalitesini en az derecede etkilemelidir. Bunun yanı sıra, tümörün ne kadar yayıldığı, çevresindeki bölgeye, özellikle boyun lenf düğümlerine veya vücudun başka bir bölgesine yayılıp yayılmadığına bakılır. Bu bilgiler toplandıktan sonra, hastanın genel durumunu da dikkate alarak tedavi planını oluştururuz.
Operasyondan sonra, dren denilen bir tüp, ameliyat alanındaki fazla kan ve sıvıyı çıkarmak için kullanılır. Dren genellikle 24 ile 48 saat aralığında çıkarılırken, bölgedeki birikmeyi önlemek için bandajlı bir pansuman daha 3-4 gün süreyle kalabilir. Eğer ciltte dikişler varsa, bu durumda doktorun tercihine göre beşinci veya yedinci günlerde çıkarılırlar. Bu dönem boyunca üç ya da dört kez pansuman yapılması genellikle yeterli olacaktır. Eğer cilt kesisi eriyen özel ipliklerle kapandıysa, dikişleri almak gerekmez. Hastalar genellikle ameliyatın ardından bir hafta içinde rahatça duş alabilirler hale gelirler. Enfeksiyon riskine karşı bir antibiyotik tedavisi de 3-4 gün süresince uygulanabilir. Ameliyat sonrası hastanın uyanmasının ardından, anestezi etkisinin atlatılması için yaklaşık 3-4 saat boyunca oral yoluyla herhangi bir yiyecek veya içecek verilmez. Ameliyat gününün ilerleyen saatlerinde hasta genellikle yumuşak ve sıvı gıdalarla beslenir ve çoğu zaman ertesi gün normal diyetine döner. Ancak, özellikle büyük çaplı cerrahi operasyonlardan sonra hastanın kendine gelip eski beslenme düzenine dönmesi daha uzun sürebilir. Genelde yüz ve boyun bölgesinde yapılan ameliyatlar, estetik endişeler göz önünde bulundurularak özenle planlanır ve dikilir. Bu nedenle, olası bir yara izinden (nedbe dokusu) sakınmak için hastalar genellikle kesi alanını bir yıl kadar güneşten korumaları söylenir. Dışarı çıktıklarında yüksek koruma faktörlü kremler veya eşarp, fular gibi aksesuarlar kullanmaları tavsiye edilir. Ayrıca, bazı topikal ilaçların yara izini daha az belirgin hale getirebileceği unutulmamalıdır.