Şizofreni belirtileri yaşamın her alanını etkileyebilen ve düşünce, duygu, algı gibi temel zihinsel işlevlerde karmaşıklığa yol açan gizemli bir rahatsızlık. Genellikle genç yetişkinlik döneminde ortaya çıkan bu kronik hastalık kişinin sosyal ilişkilerinden iş hayatına kadar pek çok yönüyle yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürür. Ancak şizofreni sosyal stigmatizasyondan arındırılmış doğru bilgi ve anlayışla daha iyi yönetilebilir bir hale gelebilir. Peki süreçte kişiyi neler bekler? İşte şizofreni hakkında bilmeniz gerekenleri sizleri için derledik:
“Şizofreni ne demek?” diye merak ediyorsanız şizofreninin insan beyninin karmaşık yapıları arasındaki bağlantıların bozulması sonucu ortaya çıkan, düşünme ve algılama yeteneğini etkileyen ciddi bir beyin hastalığı olduğunu bilmelisiniz. Bu durum genellikle gençlik döneminde başlar ve bireyin sosyal, mesleki ve psikolojik açıdan yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler. Şizofreni hastalarının beyinlerinde nörotransmitter denilen kimyasal maddelerin dengesizliği gözlemlenir. Bu kimyasalların dengesizliği hastaların gerçeklikle bağlantısını kaybetmelerine ve çeşitli belirtiler göstermelerine yol açar.
Şizofreni karmaşık ve ciddi bir rahatsızlık olmakla beraber bu hastalığın farklı tipleri mevcuttur. Bu tipler hastaların yaşadığı belirtilere ve semptomlara göre sınıflandırılır. İşte şizofreninin yaygın olarak bilinen üç tipi:
Diğer tipler ise aşağıdaki gibidir:
Her ne kadar bu tipler en yaygın olanlar olsa da şizofreni hastaları farklı belirtiler gösterebilir ve bazen birden fazla tipin özelliklerini taşıyabilir. Bu nedenle doğru teşhis ve tedavi için uzman bir psikiyatristle çalışmak önemlidir. Şizofreni belirtileri erken dönemde fark edilirse, hastalar için daha iyi sonuçlar elde etme şansı artar.
Şizofreni hastalığı dünya genelinde yaygın olarak görülen ve yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen bir rahatsızlıktır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre şizofreninin dünya genelinde görülme oranı yaklaşık %1'dir. Bu oran farklı ülkeler arasında küçük değişkenlikler gösterebilir. Ancak genel olarak oldukça sabit kabul edilir. Şizofreni her 100 kişiden birini etkileyen ciddi bir ruhsal bozukluktur.
Şizofreninin yaygınlığı konusunda yapılan araştırmalar hastalığın yaş, cinsiyet ve sosyoekonomik faktörlerle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Genellikle şizofreni belirtileri ilk kez erişkinliğin başlarında (18-25 yaş arası) ortaya çıkar ve kadınlar ile erkekler arasında farklılık gösterir. Erkeklerde daha erken yaşlarda başlama eğilimi görülürken kadınlarda ise daha geç dönemlerde ortaya çıkma eğilimindedir. Sosyoekonomik faktörler de şizofreninin yaygınlığını etkileyebilir. Düşük gelirli topluluklarda ve şehirleşme oranının yüksek olduğu bölgelerde hastalığın daha sık görülmesi muhtemeldir. Bu durum sosyal destek sistemlerinin eksikliği, stres ve diğer çevresel faktörlerin şizofreni gelişimine katkıda bulunabileceği düşüncesini desteklemektedir.
“Şizofreni nedir? Kimler şizofren olur?” sorusu da merak edilen konulardan biri. Şizofreni hastalığı toplumun her kesiminden bireylerde görülebilirken bazı faktörlerin bu durumu tetikleyebileceği düşünülmektedir. Öncelikle şizofreni genellikle genç yetişkinlerde ortaya çıkmaktadır. Araştırmalar erkeklerde hastalığın 18-25 yaşları arasında kadınlarda ise 25-35 yaşları arasında başladığını göstermektedir. Bununla birlikte şizofreni çocukluk ve yaşlılık dönemlerinde de görülebilmektedir.
Şizofreni belirti aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Pozitif Şizofreni Belirtileri |
Şizofreni Negatif Belirtileri |
Dezorganize Şizofreni Belirtileri |
Basit Şizofreni Belirtileri |
Pozitif şizofreni belirtileri arasında halüsinasyonlar, sanrılar ve paranoid düşünceler yer alır. |
Duygusal düzeyde azalma: Kişi duygusal tepkilerinde azalma yaşar ve isteksiz ya da donuk görünebilir. |
Konuşma problemleri: Hastalar, konuşmaları sırasında mantık dışı veya anlamsız sözcükler kullanabilirler. |
Sosyal geri çekilme
|
Hastalar, sesler duyduklarını veya görsel imgeler gördüklerini iddia edebilirler ve bu durum gerçekte var olmayan bir dünya ile bağlantılıdır. |
Sözel ifade eksikliği: Konuşmaları yavaşlayabilir veya kısayol kullanarak konuşabilirler. Ayrıca kelime seçimleri de zayıflayabilir. |
Düzensiz davranışlar: Hastalar, sosyal normlara uymayan davranışlar sergileyebilirler. |
Duygusal donukluk
|
Sanrılar gerçek dışı inançların sık sık tekrarlanmasıdır. |
İlgisizlik: Kişi günlük işlerine ilgisiz kalır ve aktivitelere katılmakta isteksiz olur. |
İlgisizlik: Hastalar, önemli kişisel işleri veya rutin aktiviteleri yapmaktan kaçınabilirler. |
İlgi kaybı
|
Paranoid düşünceler ise başkalarının kendilerine zarar vermek istediği konusunda yoğun bir kaygıya yol açabilir. |
Anhedoni: Kişi keyif almadığı gibi haz almaz hale gelir.
|
Yetersiz duygusal tepkiler: Hastalar, normalde beklendiği gibi duygusal tepkiler gösteremezler. |
Kişisel bakımın ihmal edilmesi
|
Pozitif şizofreni belirtilerinin diğer özellikleri arasında dil bozukluğu, düzensiz davranışlar ve duygusal değişimler yer alır. |
Motivasyon eksikliği: Kişi geleceğe yönelik plan yapmakta zorlanır, işlere devam etmekte zorlanır ve hedeflere ulaşmak için gerekli motivasyonu kaybedebilir. |
Algılama bozukluğu: Hastalar, gerçek ile hayali arasındaki ayrımı yapmakta zorlanabilirler. |
Konuşmanın azalması
|
|
Sosyal çekilme: Kişi arkadaşlarından uzaklaşır ve sosyal ortamlardan geri çekilir. |
Yetersiz düşünce süreci: Hastalar, doğru sonuçlara varmak için gerekli olan düşünme süreçlerinde zorlanabilirler. |
Günlük aktivitelere katılımın azalması
|
|
|
|
Tekrarlayıcı davranışların artması |
Şizofreni belirti ve bulgularının her hastada farklı şekillerde ortaya çıkabileceğini unutmamak önemlidir. Bu nedenle tanı sürecinde uzman bir psikiyatristin değerlendirmesi büyük öneme sahiptir. Belirtilerin erken teşhisi ile hastaların yaşam kalitelerinin artırılması ve topluma uyum sağlamalarına yardımcı olunabilir. Dolayısıyla şüphelenilen durumlarda vakit kaybetmeden profesyonel destek almak oldukça önemlidir.
“Şizofreni neden olur?” sorusu aşağıdaki gibi yanıtlanabilir:
Şizofreninin nedenleri çeşitli faktörlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Bu faktörler genetik, biyolojik ve çevresel etmenler olarak sınıflandırılabilir.
Genetik faktörler şizofreni riskini artıran önemli unsurlardandır. Araştırmalar ailede şizofreniye sahip bireyler bulunması durumunda riskinin daha yüksek olduğunu belirtir. Özellikle ikinci derece akrabalarda şizofreni görülme olasılığı genel popülasyona kıyasla daha fazladır. Ancak bu durum genetik faktörlerin tek başına yeterli olmadığını, biyolojik ve çevresel faktörlerle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini gösterir.
Biyolojik faktörler arasında beyindeki kimyasal dengesizlikler öne çıkar. Şizofreni hastalığının tetiklenmesinde dopamin adlı nörotransmitterin önemli rolü bulunur. Dopamin seviyesinin anormal düzeyde artması veya azalması şizofreni belirtilerinin ortaya çıkmasına yol açabilir. Çevresel faktörler ise şizofreni gelişiminde katalizör görevi görebilir. Stres, travma gibi yaşam olayları ve sosyoekonomik faktörler genetik ve biyolojik yatkınlığı olan bireylerde şizofreni riskini artırabilir. Ayrıca gebelik sırasında annenin maruz kaldığı enfeksiyonlar veya doğum komplikasyonları da şizofreni gelişiminde rol oynayabilir.
Şizofreni tanısı koymak için kullanılan kriterler uzmanlar tarafından belirlenen ve hastaların belirtilerini değerlendirerek doğru bir teşhis yapmayı amaçlayan ölçütlerdir. Bu kriterlerin başında Amerikan Psikiyatri Birliği'nin (APA) yayınladığı DSM-5 ve Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) ICD-10 (International Classification of Diseases) sınıflandırma sistemleri gelir.
DSM-5 kriterlerine göre şizofreni tanısı koymak için en az iki semptomun varlığı gerekir ve bu semptomlar kişinin günlük yaşamına etki eden düzeyde olmalıdır. Bu semptomlar arasında sanrılar, halüsinasyonlar, düzensiz konuşma ve davranışlar ve negatif belirtiler bulunur. Ayrıca bu belirtilerin süreklilik göstermesi ve en az 6 ay boyunca devam etmesi gerekir. ICD-10 kriterlerinde ise şizofreni tanısı için daha spesifik belirtiler aranır. Başta pozitif belirtiler olmak üzere negatif belirtiler, sosyal gerileme, duygulanım bozuklukları gibi alanlarda meydana gelen değişimler dikkate alınarak tanıya gidilir. Her iki sınıflandırma sistemi de şizofreni tanısının doğru bir şekilde konması için önemli araçlar olsa da uzmanlar hastaların bireysel özelliklerini ve yaşadıkları semptomları dikkate alarak daha detaylı değerlendirmeler yapar. Bu nedenle şüphelenilen durumlarda vakit kaybetmeden profesyonel destek almak büyük önem taşır.
Şizofreni olumlu gidiş göstergeleri hastaların yaşam kalitesini ve tedavi sürecindeki başarılarını değerlendirmede önemli bir rol oynar. Bu göstergelerin farkında olmak hem hasta hem de yakınları açısından şizofreninin yönetilmesine katkı sağlayabilir. Bu göstergeler:
Şizofreni hastalığı bireylerin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen karmaşık ve ciddi bir durumdur. Bu nedenle şizofreninin olumsuz gidiş göstergelerinin belirlenmesi ve bu göstergelerin erken dönemde fark edilmesi büyük önem taşır. Hastaların tedavi sürecinde yaşayabileceği zorluklara ve yaşam kalitesinin düşme riskine karşı hazırlıklı olmak adına aşağıda bahsedilen olumsuz gidiş göstergelerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Bu göstergeler:
Tüm bu olumsuz gidiş göstergelerine karşı duyarlı olmak ve erken dönemde fark etmek şizofreni hastalarının tedavi sürecinde daha başarılı sonuçlar elde etmelerine yardımcı olur ve yaşam kalitelerini artırır. Bu nedenle şizofreni hastalığına sahip olan bireylerin yakınları ve tedavi sürecindeki uzmanlar tarafından bu göstergelere özellikle dikkat edilmelidir.
Şizofreni tedavisi hastanın yaşam kalitesini artırmayı ve belirtileri en aza indirgemeyi amaçlayan kapsamlı bir süreçtir. Bu süreçte farmakolojik (ilaç) tedavinin yanı sıra psikoterapi ve sosyal destek uygulamalarının da önemli bir rolü bulunur. Farmakolojik tedavi seçenekleri arasında antipsikotik ilaçlar yer alır. Bu tür ilaçlar şizofreninin temel belirtisi olan halüsinasyon ve sanrıların yoğunluğunu azaltarak hastaların gerçeklik algısını düzeltmeye yardımcı olur. Ayrıca negatif belirtiler olarak adlandırılan duygu durumundaki düşüklük, enerji eksikliği ve sosyal çekilme gibi sorunları da hafifletmeye katkıda bulunur. Doktor kontrolünde düzenli kullanım ve doz ayarlaması ile hastaların semptomlarında önemli oranda iyileşme sağlanabilir.
Psikoterapi yöntemleri ise hastalara yaşadıkları zorlukları anlama ve baş etme becerilerini geliştirerek onların günlük yaşamda daha iyi işlev görmelerine katkı sağlar. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), şizofrenide sıklıkla tercih edilen bir psikoterapi tekniğidir. BDT, hastaların düşünce ve davranış kalıplarını değiştirerek yaşamdan daha fazla tatmin olma ve stresle baş etme becerilerini geliştirmeye odaklanır. Sosyal destek hizmetleri ise şizofreni hastalarının toplumda bağımsız bir yaşam sürdürebilmelerine yardımcı olmak için eğitim, istihdam ve sosyal beceri geliştirme gibi alanlarda destek sağlar. Aile eğitimi ve danışmanlık hizmetleri de hem hasta hem de ailesinin hastalık sürecinde karşılaştıkları zorlukları anlamalarına ve uyum sağlamalarına katkıda bulunur.
Şizofreni ilaçları hastaların yaşam kalitesini artırmaya yardımcı olurken, belirtilerin şiddetini azaltmak ve nüksleri önlemek gibi hedeflere yöneliktir. İlaç tedavisi genellikle antipsikotik adı verilen ilaçlar aracılığıyla gerçekleştirilir. Antipsikotikler beyindeki dopamin adlı nörotransmitterin etkisini düşürerek çalışır. Bu sayede halüsinasyonlar delüzyonlar ve düşünce bozuklukları gibi pozitif belirtileri kontrol altına almayı amaçlar.
İlaç tedavisine başlamadan önce doktorunuz hastanın ihtiyaçlarına ve durumuna göre doğru ilacı seçmelidir. Antipsikotik ilaçlar genellikle tipik ve atipik olarak sınıflandırılır. Tipik antipsikotikler genellikle daha eski nesil ilaçlardır ve daha fazla yan etkiye sahip olabilirken atipik antipsikotikler ise yeni nesil ilaçlardır ve daha az yan etki ile karakterizedir. Her ne kadar antipsikotik ilaçlar şizofreninin pozitif belirtilerini hafifletmede etkili olsa da negatif belirtiler (sosyal çekingenlik, duygusal tepkilerin azalması vb.) üzerinde yeterince etkili olmayabilir. Bu nedenle, tedavi sürecinde ilacın yanı sıra psikoterapi ve sosyal destek de önemlidir. İlaçların kullanımında bazı noktalara dikkat etmek gerekir. İlaçlar düzenli olarak kullanılmalıdır. Ayrıca herhangi bir yan etki yaşanması durumunda doktorun bilgilendirilmesi önemlidir. İlacın dozajının veya türünün değiştirilmesi gerekebilir.
Şizofreni tedavisinde ilaçlar önemli bir yere sahip olsa da psikoterapi de hastaların yaşam kalitesini artırmak ve belirtileri yönetmek için oldukça etkili bir yöntemdir. Psikoterapi şizofreni hastalarının sosyal becerilerini geliştirme, stresle başa çıkma stratejileri öğretme ve genel olarak günlük yaşamlarında daha bağımsız olmalarına yardımcı olur. Şizofreni hastaları için uygulanan psikoterapinin birkaç farklı türü bulunur. Bunlardan en yaygın olanları bireysel terapi aile terapisi ve grup terapisidir. Bireysel terapi hasta ile terapist arasında gerçekleşen ve hastanın duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını anlamasına yardımcı olan bir süreçtir. Bu süreçte hastalar belirtileri hakkında bilgi edinir ve bu belirtilerle başa çıkma becerileri geliştirir.
Aile terapisi ise şizofreni tanısı konulan kişinin ailesine yöneliktir ve aile üyelerinin hastalıkla ilgili bilgi sahibi olmasını sağlar. Aynı zamanda aile içinde iletişimi güçlendirerek hastanın destek sisteminin kuvvetlenmesine katkıda bulunur. Grup terapisi şizofreni hastalarının bir araya gelerek deneyimlerini paylaştığı ve birbirlerine destek olduğu sosyal becerileri öğreten bir ortamdır. Psikoterapi sürecinde kullanılan yöntemlerden biri de bilişsel davranışçı terapidir (BDT). Bu terapi türü hastaların düşüncelerini ve inançlarını sorgulamasına yardımcı olarak olumsuz düşünce kalıplarını değiştirir ve böylece şizofreninin negatif belirtileri üzerinde etkili olabilir.
Şizofreni tedavisi sürecinde ilaç ve psikoterapinin yanı sıra alternatif yaklaşımlar da önemli bir rol oynayabilir. Bu bağlamda beslenmenin şizofreni belirtilerini hafifletmede ve hastaların yaşam kalitesini artırmada etkili olabileceği düşünülmektedir. Beslenme konusunda yapılan araştırmalar şizofreni hastalarının genellikle sağlıksız beslenme alışkanlıklarına sahip olduğunu gösterir. Bu durum hastalığın seyrini daha da kötüleştirebilir ve bazı belirtilerin şiddetini artırabilir. Özellikle omega-3 yağ asitleri, B vitaminleri ve antioksidanlar açısından zengin olan gıdaların tüketimi, şizofreni hastalarının beslenmesinde dikkate alınması gereken önemli noktalardır.
Omega-3 yağ asitlerinin beyin fonksiyonları üzerinde olumlu bir etkisi olduğu bilinmektedir. Bu nedenle somon gibi yağlı balıklar, ceviz ve chia tohumları gibi omega-3 açısından zengin gıdaların tüketimi şizofreni hastalarının beslenmesinde önerilir. Ayrıca B vitaminleri de sinir sistemi için oldukça faydalıdır. Şizofreni hastası bireylerde folik asit, B6 ve B12 vitaminlerine ihtiyaç duyulabilir. Bu vitaminleri içeren yiyecekler arasında yeşil yapraklı sebzeler, tam buğday unlu ürünler ve baklagiller bulunmaktadır. Antioksidanlar da şizofreni hastalarının beslenmesinde önemli bir yere sahiptir. Antioksidanlar oksidatif stresin azaltılmasına yardımcı olarak beyin fonksiyonlarını desteklemekte ve hücre hasarını önlemektedir. C vitamini ve E vitamini açısından zengin olan meyve ve sebzeler, antioksidan alımını artırmada etkili olacaktır.
Şizofreni evreleri için uygulanan tedavi hastaların yaşadığı belirtilerin şiddetine ve süresine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Bu nedenle tedavi sürecinin ne kadar süreceğine yönelik kesin bir zaman dilimi belirtmek zordur. Ancak uzmanlar genellikle hastaların durumuna göre uygun bir tedavi planı oluşturarak bu süreyi en aza indirmeyi amaçlar. Tedavi sürecinde öncelikli olarak ilaç tedavisine başvurulur. Antipsikotik ilaçlar kullanılarak hastanın şizofreni belirtileri hafifletilmeye çalışılır. İlaçların etkisini göstermesi için genellikle 6 hafta ile 3 ay arasında bir süre gerekir. Belirtilerdeki düzelmenin ardından ise tedavinin devam edip etmemesi ya da dozun ayarlanması konusunda karar verilir.
İlaç tedavisine ek olarak psikoterapi uygulanarak hastanın duygu ve düşüncelerini daha iyi anlaması sağlanır. Böylece yaşanan sorunların üstesinden gelme becerileri geliştirilir ve sosyal çevreyle ilişkiler güçlendirilir. Psikoterapinin süresi hastanın ihtiyaçlarına ve terapistin önerilerine bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Alternatif tedavi yaklaşımları da şizofreni tedavisinde kullanılabilir. Beslenme düzenlemeleri, stres yönetimi ve uyku düzeninin sağlanması gibi unsurlar hastaların yaşam kalitesini artırarak iyileşmeyi destekler. Bu tür yaklaşımların etkisi kişiden kişiye değişiklik gösterse de genellikle uzun vadeli bir süreç gerektirir.
Şizofreni genellikle yavaş yavaş başlar ve ilk belirtileri genellikle ergenlik veya erken yetişkinlik döneminde ortaya çıkar. Başlangıçta kişi kendisinde bir değişiklik fark etmeyebilir veya çok hafif semptomlar yaşayabilir. Ancak zamanla semptomlar şiddetlenebilir ve günlük işlevselliği olumsuz yönde etkileyecek kadar ciddi hale gelebilir. İlk semptomlar arasında düşünce bozukluğu, gerçeklikten kopma hissi, paranoya, duygu durumunun dalgalanması, konuşma problemleri, sosyal çekilme ve ilgisizlik yer alabilir. Bu semptomların tamamı şizofreni hastalarında görülmeyebilir ve her hasta farklı belirti ve semptomlar yaşayabilir.
Şizofreni atağı kişinin gerçeklik algısında ciddi bir bozulmaya yol açan ve zihinsel işlevlerini etkileyen bir durumdur. Şizofreni atağı sırasında kişi kendini kontrol edemeyebilir ve çevresindeki insanlarla uyumsuz davranışlar sergileyebilir. Şizofreni atağı öngörülemezdir ve birdenbire ortaya çıkabilir. Bu nedenle, şizofreni hastaları için düzenli tedavi almak ve ilaç kullanımını ihmal etmemek çok önemlidir. Ayrıca, ailelerin ve arkadaşların şizofreni hastalarının belirtilerini izlemesi ve onlara destek olması da hayati öneme sahiptir.
Şizofreni hastaları gerçek ile hayal dünyası arasındaki ayrımı yapmakta zorluk çeker Bu nedenle onlarla etkileşimde bulunurken sabırlı ve empatik olmak çok önemlidir. İlk hastanın kendisini güvende hissetmesini sağlamak için sakin bir ortam yaratmak gerekir. Onları rahatsız edebilecek gürültü veya diğer uyaranlardan kaçınmak önemlidir. Hastaların yaşadığı yanılsamalar hakkında tartışmaya girilmeden önce onların duygularını anlamak ve saygı göstermek gerekir. Onların deneyimlerinin gerçek olduğunu kabul etmek bu kişilerin kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı olur. Ayrıca tedavi planlarına uymalarına yardımcı olmak için destekleyici bir yaklaşım benimsemek de önemlidir. Hastalığın belirtileriyle başa çıkabilmelerine yardımcı olacak ilaçlar gibi tedaviler konusunda bilgi sahibi olmak ve bunları doğru şekilde takip etmek gerekir.
Şizofreni tedavi edilebilen bir hastalıktır ancak tamamen iyileştirilemez. Tedavisi ilaç kullanımı ve psikoterapi yöntemleriyle mümkündür. İlaçlar belirtileri kontrol altına alırken, psikoterapi hastanın yaşam kalitesini artırmaya yardımcı olabilir. Ayrıca sosyal destek ve rehabilitasyon programları da hastaların toplumda yer almalarına yardımcı olabilir. Ancak hastalığın nedeni tam olarak bilinmediği için şizofreninin tamamen iyileştirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle erken teşhis ve uygun tedavi ile semptomların kontrol altına alınması ve hasta için en iyi yaşam kalitesinin sağlanması hedeflenir.
Şizofreni genellikle erişkinlik döneminde (20-30 yaşlar arası) başlayan bir psikiyatrik hastalıktır. Ancak bazı durumlarda ergenlik çağı veya daha önce yaşlarda da görülebilir. Erken yaşta şizofreni belirtileri gözlenen çocukların çoğu ailelerinde bu rahatsızlığa sahip olan kişilerin bulunması nedeniyle yüksek risk altındadır. Erken teşhis ve tedavi edilmediği takdirde, şizofreni ciddi sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle belirtiler fark edildiği anda bir uzmana danışmak önemlidir.
Çocuklarda şizofreni görülmesi oldukça nadirdir. Ancak bu durum bazı vakalarda çocuk yaşta da ortaya çıkabilir. Erken başlangıçlı şizofreni olarak adlandırılan bu durum çocuğun yaşam kalitesini ve sosyal becerilerini önemli ölçüde etkileyebilir. Ebeveynler ve öğretmenler belirgin davranış değişiklikleri, gerçek dışı düşünceler ve duygu durum dalgalanmaları gibi semptomlara dikkat etmelidir. Uzman bir psikiyatri doktoru tarafından teşhis konulması ve uygun tedavi sürecinin başlatılması, çocuğun sağlıklı gelişimi için büyük önem taşımaktadır.
Şizofreni hastaları gerçek ve hayal arasındaki sınırları ayırt etmekte zorlanabilir. Bu nedenle gerçek dışı algılar yaşayabilirler ve bu algıları gerçeğin bir parçası olarak kabul edebilir. Hastalar düşüncelerinin kontrolünü kaybedebilir ve mantıklı olmayan bağlantılar kurabilir. Ayrıca paranoid veya şüpheci düşüncelere sahip olabilirler ve kendilerini ya da çevrelerindeki insanları zararlı olarak görebilirler. Bazen de duygu durumları ani bir şekilde değişebilir ve kendilerini yalnız hissedebilirler. Şizofreni hastalarının düşünceleri kafa karıştırıcı veya tutarsız gelebilir ve normal iletişimleri bozulabilir.